Pazartesi, Haziran 30, 2025

"Her şey kaderle takdir edilmiştir. Kısmetine râzı ol ki, rahat edesin."

|

Bediuzzaman Said Nursi

Risale-i Nur’un Tercümesi ve Tercümelerde Sadakat Meselesi -2

Terim Olarak Tercüme

Arapça trcm kökünden gelen tarcama(t) تَرْجَمة kelimesinden “tercüme” olarak kullanıyoruz. Bu kelime Aramice/Süryanice targūm תַרְגּוּם “meal, Tevrat’ın Aramice meal ve tefsirlerine verilen isim” kelimesinden mülhem. Arapça kelime yapısında kural dışı trcm rubai kökünden geldiği için klasik Arap dilcileri tarafından yabancı dilden ithal (muarreb) sayılmıştır. Fakat r c m (atmak) h c r (taş) kelimeleriyle olan münasebetlerini inceleyerek buradan üretildiğini de söyleyen dilciler vardır. Tarihte Türkçe içinde yazılı olarak en eski istimali “Saraylı Seyf, Gülistan Tercümesi (1391) ve yine Ahmed b. Kadı-i Manyas, Gülistan tercümesi, 1429]
“sekiz bābını türkīye terceme kılup tamām itdim” şeklindedir. Tercüme, mananın nakli için yapılan ses ve söz değiştirme faaliyetidir. Yani anlamı bir dilden ötekine aktarma işidir. “İster yazılmış, ister sözlü ve isterse de işaretlerden oluşmuş olsun, tercüme işi, kaynak bir dildeki unsurların hedef bir dilin kalıplarına dökülmesi işidir.” (Gutknecht,s.693) Newmark tercümeyi şöyle tarif ediyor: “ Tercüme, bir dildeki ifadeyi veya yazılmış bir mesajı aynı mesaj veya aynı ifadeyle değiştirmeye dayanan bir zanaattır.”
Theodore Savory ise tercümenin tarifini şöyle yapıyor; “insanlar arasına dil farkının çekmiş olduğu seddin kaldırılması”

Elmalılı ve Meriç’in Tercüme Tarifleri

Tefsir sahibi Elmalılı tercümeyi şöyle tarif ediyor; “Bir kelamın manasını diğer bir lisanda dengî bir tabir ile aynen ifade etmektir. Terceme aslın manasına tamamen mutabık olmak için sarahatte, delalette, icmalde, tafsilde, umumda, hususta, ıtlakta, takyitte, kuvvette, isabette, hüsn-ü edada, üslûb-u beyanda, hasılı ilimde, sanatta, asıldaki ifadeye müsavi olmak iktiza eder. Yoksa tam bir tercüme değil, noksan bir anlatış olmuş olabilir. Halbuki muhtelif lisanlar beyninde hudud-u müşterek ne kadar çok olursa olsun herbirini diğerinden ayıran bir çok hususiyetler vardır”
Cemil Meriç “entellektüel bir dünya için anlamdaşlık yoktur!” diyor. Yani diyor ki “siyah” “kara” değil, “ak” “beyaz” değil! “İnkılap” mesela “devrim” değil.. birisi “değişim”i çağrıştırırken diğeri “devirmeyi” Türkün muhayyilesine getiriyor. “Edebiyat”a “yazın” demeye kalkarsanız bin yıllık bir maziyi de o kelime ve anlam katliamına maruz bırakmış olursunuz. Aynı lisan içerisinde bile “sadeleştirme” adı altında yapılan cinayet ve ihanetin boyutunu kavrayabiliyor musunuz?

Tercümenin Tarihi Serencamına Kısa Bir Bakış

İnsanlık tarihinde üç önemli kültür aktarımı ve etkileşimi gerçekleşmiş, buna bağlı olarak üç büyük tercüme hareketi görülmüştür. Birinci aşama milâttan önce 600’lerde başlayan, 400’lü yıllarda Sumerler, Fenikeliler ve Mısırlılar gibi kültür ve medeniyetlerden Grekçe’ye çevirilerin yapıldığı, böylece özgün bir düşünce ve bilim atmosferinin meydana geldiği dönemdir. Bilim ve felsefe tarihi açısından bakıldığında tıpkı diğer kültür ve düşünce geleneklerinde görüldüğü gibi Grek düşüncesinin de yalnızca Grek aklının ürünü ve “Grek mûcizesi” olmaktan çok kendinden önceki antik düşüncelerin birleşimi olduğu söylenebilir. İkinci aşama VIII-X. yüzyıllar arasında İslâm dünyasında Pehlevîce, Süryânîce ve Grekçe’den Arapça’ya yapılan tercümelerdir. Üçüncüsü, XII. yüzyılda Avrupalılar’ın Arapça kitapları ve ibranice kaynakları başta Latince olmak üzere Batı dillerine aktardıkları dönemdir. Her üç tercüme hareketinde önce kültürler arası etkileşim ortaya çıkmış; ardından şifahî tercüme ve belirli merkezlere talebe gönderilmesiyle süreç devam etmiştir. Nihayet teknik anlamda metin çevirisi, sistemli ve kurumsal biçimde tercüme faaliyetleri ve özgün düşüncenin geliştirilmesi şeklinde meydana gelmiştir. (https://islamansiklopedisi.org.tr/tercume-hareketleri)

Libera’nın Arapça’ya yapılan tercümelerde uygulanan yöntemlere ve tercüme süreçlerine dair anlattıkları dikkate alındığında mütercimlerle çağdaş olan Câhiz’in bu hususta değerlendirmelerde bulunduğu görülmektedir. Buna göre özellikle Huneyn ve ekibi tercüme süreçlerinde metin tahkiki denilebilecek tarzda mukayeseli metin çalışmalarının ve tercüme editörlüğünün zirvesini temsil etmektedir. Bunun en iyi örneği olarak Aristo’nun Kategoriler kitabının çevirisini gösteren Libera’nın belirttiğine göre önce Huneyn metni Yunanca’dan Süryânîce’ye, İshak b. Huneyn de Süryânîce’den Arapça’ya çevirmiştir. Daha sonra Hassân b. Suver, İshak b. Huneyn’in tercümesini Kategoriler’in birkaç Yunanca metniyle karşılaştırarak gözden geçirmiştir. Tercümede izlenen yönteme gelince, bu yöntem büyük ölçüde ilk mütercimlerle Huneyn arasındaki dönemde gelişmiş gibi görünmektedir. Huneyn’in selefleri Yuhannâ b. Bıtrîḳ ve İbn Nâime el-Hımsî, Yunanca metinleri birebir tercüme ediyorlardı. Huneyn’in oluşturduğu yöntem ise tercüme edilen dilin sentaksının dışına çıkarak ve abartılı bir lafzîlikten kaçınarak cümlenin genel anlamını dikkate almaktaydı. Bu durum daha sonra özellikle Batı dünyasındaki tercüme hareketlerinde skolastiklerin “ad verbum” (lafzî) tercüme ve “ad sensum” (mânaya göre) tercüme diye adlandırdıkları tercüme tarzları arasındaki seçimi tayin etmiş, Guillaume de Moerbeke’ye kadar Latin mütercimleri ikiye ayırmış ve tartışmalara yol açmıştır. Yahudi dünyasından da bu tartışmaya katılanlar olmuştur. İbn Meymûn’un (Maimonides), mütercim Samuel İbn Tibbon’a kelimelerin anlamından ve sentaksından ziyade cümlenin anlamını takip etmesini önerdiği mektubunda, “Huneyn b. İshak’ın Galen’in kitabı ve oğlu İshak’ın Aristo’nun kitabı için yaptıkları da budur” diyerek (a.g.e., s. 88, 89) lafızcı tercümeye karşı muhteva tercümesini tercih etmesi ilgi çekicidir. Diğer taraftan mütercimin hem asıl dilin hem de çeviri yapılan dilin kurallarını çok iyi bilmesi gerektiğini söyleyen Câhiz’e göre mütercimin tercümesindeki ifadelerinin tercüme ettiği eserdekilerle aynı ölçüde açık olması gerektiği gibi çeviren de tercüme edilen eserin müellifiyle anlamları kavrama, lafzî tasarruflar ve kaynakları yorumlama kapasitesi bakımından aynı düzeyde olmalıdır. Bu sebeple Câhiz’e göre Yuhannâ b. Bıtrîḳ, İbn Nâime, Sâbit b. Kurre, Hubeyb, İbn Fehrîz, Tîfîl ve İbn Vuhey gibi mütercimlerin Aristo gibi, Hâlid b. Yezîd’in de Eflâtun gibi olması imkânsızdır. Bu mütercimleri eleştirel bir yaklaşımla değerlendiren Câhiz şiirlerin ve dinî metinlerin tercümesinin de bu bakımdan imkânsız gibi olduğunu söyler. Bu sebeple Yuhannâ b. Bıtrîḳ ile Sâbit b. Kurre’yi eleştirirken usta bir hocadan ders alsalar bile hakkıyla yapamayacakları bu tercümeleri kitaplardan hareketle başarmalarının zorluğunu belirtir ve bunu ifade etmek üzere her iki dilde usta olmayanın yapacağı tercümenin nelere yol açacağını anlatır (Kitâbü’l-Ḥayevân, I, 75-78).

Dr. Mehmet Rıza Derindağ

Dr. Mehmet Rıza Derindağ
Dr. Mehmet Rıza Derindağ
Çare Uluslararası İlim ve Araştırma Vakfı (Çare Vakfı) Başkanı, Çare Derneği YK Üyesi, İİOS Akademik Kurul Başkan Yard., Milenyum A.Ş. YK Bşk. V. Dr. Mehmet Rıza Derindağ’ın Kişisel Blog Sitesi

Diğer Yazılarım

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

3,000TakipçilerTakip Et
0TakipçilerTakip Et
5,267TakipçilerTakip Et
100AboneAbone Ol

Necisin?
Nereden geliyorsun?
Ve Nereye gidiyorsun?"

En Çok Okunan Yazılarım

Twitter

Dr.Mehmet R.Derindag

@DrDerindag