Risale-i Nur’un Tercümesi
1. Nokta
Kur’an’ın bu asrın fehmine bir dersi olan, ve onun bu asırda bir mucize-i maneviyesi olarak arz-ı endam eden, ve ne şarkın ulumundan ne garbın fünunundan değil doğrudan doğruya Kur’an nurlarını Hz. Peygamberin (asv) dersine istinaden bir vekili olarak ders veren ve Kur’an ile bağlanan ve kendi sadık ve sebatkar talebelerini Kur’an’ın arşına vasıl eden ve bağlayan bir eser olması hasebiyle tercümesi kabil değildir yapılan tercümeler sadakatı nisbetinde ancak zayıf bir ayine belki bir meal mesabesindedir. Ve aslı değildir. Aslı gibidir de denilemez.
Bununla birlikte dünyada şimdi yedi küsür milyar insan var. Kur’an bütün insanlık için zaman ve mekan muhayyilesinin fevkinde indirilmiş bir vahiy. Kur’an’ın bu asrın insanına bir dersi olan Risale-i Nur da Anadolu insanı ve Türk milleti için yazılmış bir eser değil elbette. Onun türkçe olarak ihsanı bin yıl islama bayraktarlık yapmış bir millete en muhtaç olduğu bir devrede herkesin anlayacağı bir lisan ile ancak bir ikram-ı ilahi bir iltifat-ı Rabbani olarak addedilir. Fakat yazılan Sözler ve neşredilen hakikatler bütün insanlığın en temel problemlerine ve dertlerine devalar sunmaktadır. Kanserin ilacını bulan bir kimyager eczacıya milleti sorulamayacağı gibi bu mualece ancak şu kavme mensup olanlara mahsustur da denilemez. Risaleler bu mev’izeden bakıldığında bütün insanlığa ulaştırılmalı ve bütün dillere tercüme edilmelidir. Bilhassa umumiyetle konuşulan Arapça, İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Çince, Malayca ve Swahili gibi lisanlar önceliklenmiş ve bu dillere eserler farklı mütercimler tarafından çevrilmeye çalışılmıştır. Bu sadık ve fadakarane gayretlerin hepsi hiç kuşkusuz Cenab-ı Hak tarafından nihayetsiz eltaf-ı ilahiyeye mazhar olacaktır. Bu çevirilerde önümüze çıkan en temel sorunlardan birisi “sadakat meselesi” dir. Kelama sadakat, manaya sadakat, maksada sadakat, davaya sadakat…
Haşir Risalesi gibi öldükten sonra dirilmeyi ve hesabı ve cennet ve cehennemi iki kere iki dört eder katiyetinde isbat eden bir esere Türkler kadar bütün milletler de ihtiyaç duymazlar mı? Ayetü’l Kübra gibi Allah’ın hem varlığını ve hem birliğini isbat eden Kur’an’ın manevi bir mucizesi olarak nitelendirilse mübalağa olmayacak bir eserden sadece Türkçe bilenler mi istifade edebilir?
Mütercim meçhulü malum yapan kişidir. Şu ahirzamanda maddiyunluk ve ahlaksızlık ve sekülerlik perdeleriyle kendisi de “örtmek” anlamına gelen “küfrün” gizlediği iman hakikatlerini malum kılan ve o “ilme’l yakin” ile imanların kurtulmasına vesile olan risalelerin farklı dillerde de okunması yanlış mı olur? Evet Nurların tercümesi bugün cihanbaha bir hizmettir; ancak bir şartla: SADIK OLMAK ŞARTIYLA!
Bir mütercim ya a’la-yı illiyindedir yahut esfel-i safilindedir. Mütercim yüzünden okur imanından olabilir, aldatılabilir, aldanabilir, hakkı batıl batılı hak görebilir… bir kasd-ı mahsus yok ise bazı hatalar medar-ı müsamaha ile karşılanır ve karşılanmalıdır da ve fakat bunun haricinde esere yapılacak her türlü müdahale tahrifattır, kasd ile yapılıyorsa ihanettir, şer bir maksada mahsus ise cinayettir. Meselemizde aslolan masumiyet karinesi üzerine bina edilmiş emanettir. Hiç bir mütercimin okurunu bu denli aldatacak bir noktaya süluk etmeyeceğini düşünüyorum. Fakat mütercim hele hele dini metinleri tercüme edenler bahusus Risale-i Nur gibi sehl-i mümteni tarzında beliğane yazılmış bir eseri tercüme eden zevat asla hür değildir. Lalettayn bu işe girişemezler. Bu işi yapanlar farklı erbab-ı sanattan daha ziyade mesuliyet bilinci ile hareket etmelidirler!
Nurun mütercimi;
- nurlara,
- kudsi kelimelerine,
- o kelimelerle hayat bulan manalara,
- Kur’an Nurlarını üzerinde taşıyan elfazına,
- ve bilhassa Nurun davasına bağlı olmalıdır!
Mütercim elçidir. Bir sultanın buyruğunu halka ilan eden bir dellal yahut bir Padişahın bir fermanını başka bir diyara taşıyan bir elçi kendi fikir dünyasını, kendi duygu ve düşüncelerini, kendi hayallerini o ilana ve o fermana ekleyebilir mi? Aynen öyle de Risale-i Nur mütercimi dellal-ı Kur’an’dan enzar-ı cihana va’z edilen bu asarı tercümeye cür’et ettiğinde bir sultanın dellalı, bir padişahın elçisi olduğunu unutmamalıdır. Mütercimler hür değil kaynak eser müellifinin mahkumudurlar! Ve esaretleri ölçüsünde makbuldürler! Bir madencidir mütercim. Toprakta cevher arayan madenci gibi mütercimde cevheri manalarda arar. Bir dalgıçtır mütercim. Dalgıç inciyi derin dehlizlerde keşfeder mütercim manayı kaynak dilin ve aktarılan dilin kamus okyanusunda keşfeder. Evet mütercim evvela manayı keşfedecek, keşfettiğini fethedecek, fethettiğini fehmedecek.. sonra fehmettiğini yazacak ve yazdığı her satır aslına ayine olacak!
Dr. Mehmet Rıza Derindağ