Pazartesi, Haziran 30, 2025

"Her şey kaderle takdir edilmiştir. Kısmetine râzı ol ki, rahat edesin."

|

Bediuzzaman Said Nursi

Risale-i Nur’un Tercümesi ve Tercümelerde Sadakat Meselesi 8

Mütercimden Beklenen

Mütercimden beklenen hep vefa / fidelity, doğruluk/faithfullness ve sadakat/loyalty olmuştur. Chiaro diyor ki “sadakat, kaynak metnin, hedef dilin imkanları dahilinde tamamıyla korunarak, hedef metin içinde, onun tam ve kusursuz üretimidir!”
Tercümede bazen kaynak metin bazen hedef dil problem olabiliyor. Risale-i Nur kaynak metin olarak bir problemi olmadığına göre, Kur’an’ın bu asrın fehmine dersini en mükemmel bir tarzda ortaya koyan bir metin de olduğuna göre problem varsa bu hedef dilde aranmalı yahut mütercimin yetersizliğinde, ehliyetsizliğinde, liyakatsizliğinde aranmalı…Nurların yanlış ve hatalı tercümeleri bu eksende düşünüldüğünde onu okuyan okur ile Allah u Teala ilişkisini bile zedeleyecek yaralara yol açabileceğini unutmamak elzemdir.

TERCÜMEDE SADAKAT İLKESİNİ EN FAZLA RENCİDE EDEN HUSUS NURLARIN HEDEF DİLE TERCÜMESİNDE SÖZDE ANLAŞILIR HALE GETİREBİLMEK KAYGISIYLA ONA KELİMELER VE ŞERHLER EKLEMEKTİR!

Bu bilhassa üçüncü bir lisana tercümeden tercüme yapılırken karşılaştığımız bir husus. Kitabı haşiyelere, dipnotlara, şerh ve izahlara boğarak okuyucuya fevkalade sıkıcı bir metin sunulmuş oluyor. Nurlarda orijinal haliyle yer almış olan bir kısım islami terminoloji veyahut ıstılahat kendilerini tam karşılayamayan kültürel fenomenlerle, olay ve olgularla tercüme edilmeye çalışıldığında SADAKAT fikri ağır yaralar almaktadır. Bu ikame (substitution) manaya sadakatsizliğin tipik örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesela Üstad “Benî Adem’in Üstadı Muhammed Mustafa (sav)” derken bir mütercim bunu “The Lord of all mankind” şeklinde tercümesi Allah muhafaza İnsanlığın Rabbi Muhammed gibi farklı anlaşılabilecek ciddi bir hata olarak karşımıza çıkmaktadır.. abdest (ablutions) vaftiz demek olmadığı gibi “resul” kelimesi de “apostle” demek değildir. Mesela “velayet” “sainthood” olarak tercümesi yine fevkalade yanlış itikadi hatalara ve akidevi bir harama doğru götürmekte okuyucuyu, zira “sainthood and saints” “velayet ve veliler” demek değil bunlar hıristiyanlıkta kendilerine de ibadet edilen bir kurum ve kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu manada bir azizlik islam inancında yoktur. Bunun yerine ” people who are close to Allah” yahut yine borrowing yapıp Wali/Walaya” istmal edilmeli. Bu ve buna benzer hıristiyan/helenist terminoloji islamın iman kal’alaları akideye hizmet etmesi beklenilen tercümelerde istimal edilmemelidir. Ve illa o tercüme noksan yahut sadakatsız tercüme olarak addedilecek mütercim ise hainlikle yaftalanacaktır! Bunların önüne “ödünçleme/borrowing” metoduyla geçilebilir.

Nedir ödünçleme?

Kaynak dilin kelimesi hedef dilin metnine taşınma işlemidir. Binaenaleyh Nurları yabancı bir dile tercüme ederken yabancılaştırmamalı yabancıları yabani oldukları bir dile aşina etmeye çalışmalıdır. Evet Elder da, Bringhurst de haklı, çünkü sadakat fikri bunu gerektirir ki “bir hikaye, bir film, bir masal veya bir kutsal metin bizi kendi iklimine, doğduğu dünyaya, oluştuğu medeniyete götürmeli.

Risale-i Nur’u tercüme eden mütercim Bediüzzaman’ın his dünyası ile mütehassis olmalıdır. Nurlar Bediüzzaman’ın Kur’an’ın dersi, Efendimizin (asv) talimiyle kalp, ruh ve zihin dünyasında yoğrularak kıvamını bulmuştur. Mekan başka, buud başka, ufuk başka.. o halde Nurların mütercimi müellifin dünyasına ne kadar girebilirse, Onun tefekkür ufkunu ne kadar yakalayabilirse, onun marifet ikliminde ne derece yaşayabilirse, onun gönül dünyasında ne denli yer edinebilirse o kadar tercümeye sadakatla muvaffak olabilir. Böylece tercüme sadakata mütercim sıdka vasıl olur. Sadakat; “kendisine iyilik edene, lütufta bulunana, koruyana minnet ve şükran duygularıyla bağlanma, bu bağlılığa yakışır şekilde davranma, hainlik, döneklik etmeme ve vefasızlık göstermemektir” (Ayverdi, 2005, 3,2622)

Bediüzzaman’da “SADAKAT”ı tam bu manasıyla istimal edip şöyle diyor; “Risale-i Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şâkirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şâkirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve dâimî ve sarsılmaz bir sebat ister. Evet, Risale-i Nur onbeş senede kazanılan kuvvetli îman-ı tahkikîyi onbeş haftada ve bazılara onbeş günde kazandırdığını, yirmi senede, yirmibin zat tecrübeleriyle şehadet ederler.
Kastamonu Lâhikası/122”

“SADAKAT (faithfulness, fidelity, loyalty, Almanca Treue) tercüme metnin kaynak metni tam olarak aksettirdiği durumlar için kullanılan genel bir terimdir. Geleneksel çeviri tartışmalarında, SADAKAT kavramı çevirinin kalitesinin ölçülmesinde en temel ve yaygın ölçüt olmuştur. (Sadakat yerine bazen Eşdeğerlik terimi kullanılabiliyor) Geleneksel olarak kaynak metnin anlamına ya da ruhuna kelimesi kelimesine bağlı kalarak çevirme olarak anlaşılan Sadakat bu nedenle kutsal metinlerin çevirileri bağlamında özellikle kullanılmıştır.” (Berk, 2005)

Risale-i Nur ile tercümeleri arasındaki münasebet bu sadakat prensibi üzerine bina edilmelidir. Doğru söz nasıl makbul bir sözse sadık tercümelerde makbul tercümelerdir. Yalan ne kadar çirkin ve fena ise sadık olmayan tercümeler de o kadar çirkin ve fenadır. Yalan ne denli bir ihanet ise sadık olmayan çeviri de o kadar iftiradır. Lisan ile kalp arasında mutabakat müminin şiarı değil midir? Kalp başka dil başka olursa bu nifak alameti olmaz mı? Gerçi bazen bizler lisanım hissiyatıma tam tercüman olamadı deriz. Bazen insanın hayali başka hakikati başka olabilir. Bazen bu imkanla alakalıdır. Lisanı kullananın istidat ve kabiliyetine de vabestedir bu. Fakat mütercim nurların o derin marifetullah denizini, o ulvi tefekkür ufkunu, o muhit tezekkür semasını aksettiremiyorsa yahut yanlış ifade ediyorsa hatta onun müstakim yoluna bütün bütün zıt şeyler tercümeye dahil ediliyorsa işte o zaman evvela Müellifin hukukuna tecavüz, sonra muhataba ihanet etmiş olur! Binaenaleyh nasıl ki her insan evvela doğrulukla mükelleftir, olanı aynıyla aktarmak nasıl ki ahlaki bir vazifedir, her mütercim de asılda olanı aynen aktarmak gibi ahlaki bir mesuliyeti taşımakla yükümlüdür! Mütercim ketmeden, yalan söyleyen, iftira atansa hain addedilir.

Kıymetli Arkadaşlar, Tercümede değişenler vardır. Sesbirimleri değişir. Söz dizilişleri değişir. Gramer değişir. Harfler değişir. Kelimeler değişebilir. Fakat mana değişemez! Anafikir değiştirilemez! Maksattan sapılamaz! Bu noktadan bakıldığında Risale-i Nur’un Kur’anî lisan ve tevhid dilinden ve bu lisanla maksadına giden anlamından taviz verilemez! Verilirse sadakatsizlik olur! Daha net bir ifade ile Risale-i Nur Kur’an’ın marifet iklimini Tevhidî bir lisan ile okuruna öğretmeyi bir vazife olarak görmüştür. Yani Risale-i Nur muhatabının imanını kurtardığı gibi bu kainatın en mühim meselesini ifa ederken okura kelimeler sunuyor. Bunlar semavi şifrelerdir. Bilhassa esmanın talimi Kur’an’a tam ayine olmuştur ki 14 asır islam tarihinde böyle bir tanzim ve tertibin misli, misali, benzeri yazılmamıştır. Risale-i Nur’u Risale-i Nur yapan husus lisanıdır! Yani içinde ki esmay-ı hüsnanın çok ince dantela gibi örülmesidir. Sıfat ve esma-i ilahiye özel isimlerdir. Ve bunlar tercümeye maruz bırakıldığında o ruh bu kitaptan çıkıyor ve ceset kalıyor. Cesedi de tatlı, taze, güzeldir amma gelin görün ki tercüme o ruhu öldürdükten sonra cansız cesedden ne denli istifade edilebilir. O halde esma ve sıfat ve kudsi terminoloji bilhassa o marifetullaha mahsus teknik terimler “borrowing/ödünçleme” ameliyesine tabi tutularak değiştirilmeden aynen aktarılmalı, çok derin olanlar için belki kısacık bir parentez içi mealle geçiştirilmelidir ki mümkünse buna da girişilmemelidir. Normal bir tercümede asıl dilin musiki unsurları kaybedilmiş olabilir. Seslerin nakli imkansız olduğundan bu sadakatsizlik olarak addedilmez. Fakat normal bir tercümede dahi asıl metnin niyeti, maksadı, mesajı ketmedilemez. Kısaca üslup bir sınıra kadar feda edilebilir ancak mana, fikir ve mesajdan feragat edilemez. Nurların tercümesinde biz manaya sadakatla beraber onun Kur’anî dilinden ve tevhidî maksadından taviz verilmemesi gerektiğine inanıyoruz.

Dil nasıl ki yaşayan bir varlıktır, tercüme de hayattardır. Hatta normal tercümeler her 30 yılda bir revize edilirler. Edilmelidirler. Merhum Mustafa Sungur Ağabey (r.aleyh) “telif bitti lakin tashih kıyamete kadar devam edecek” buyururlardı. Tercümeler de her daim geliştirilebilirler. Takdir edersiniz ki gelişmeye açık her şey kemâlini bulana kadar noksandır. Yahut noksan sayılır. Fakat burada en mühim nokta şudur;

“TERCÜME ESERİN MUHTEVASINDAKİ FİKİRLERİN ASIL MÜELLİFE DEĞİL DE MÜTERCİME AİT OLDUĞUNU DÜŞÜNMEK BİZİ MUTLAKA TİKSİNDİRECEKTİR!

Bu durumda mütercim haindir! Zira mütercim müellife iftira atmaktadır! Hatta mütercim kendi fikirlerini (doğru bile olsa) müellifin fikriymiş gibi gösterme ve bu yolla fikirlerine bir nokta-i istinat ve tasdik ettirme çabası katmerli ihanet olarak yorumlanır!
Tercüme okurları muhteliftir. Kimisi bir tercüme eseri alır mütercimini düşünmez. Hatta müellifini de çok düşünmez. Eseri alır okur yahut okumaz. Bitirir yahut bitirmez. Fakat müdakkik, muhakkik bir tercüme okuyucusu yeni fikirleri, yeni kavramları, yeni anlayışları, yeni inançları, yeni kültürleri, tercüme aracılığıyla öğrenmeye çalışır. Bu tahkik seven okurlar tercümelerde aslî unsurların ne denli muhafaza edildiğine, tercümenin telife sadakatine bakarlar, sorarlar ve sorgularlar.

Cemil Meriç diyor ki
Avrupa, mazisine hürmetkârdır, şaheserleri hırsların ve heveslerin tasallutuna terk etmez; Montaigne’i yirminci asır Fransızına, onaltıncı asrın garip imlası ile sunar, Rabelais’nin tek kelimesine dokunmaz; hele Malherbe’den sonrakiler bir Corneille, bir Racine, bir Moliere…çağdaş bir yazardan daha çok çağdaş hayatın içindedirler. Bir Dante’yi bir Shakespeare’i, bir Milton’u değiştirmek kimin haddine”

Süleymaniye yıkılıp yerine pespaye gecekondu dikilir.. işte manaya, kelama, davaya sadakatsız ve kendi aklıyla Nurlara bir şeyler ekleme ve çıkarma selahiyetini kendisinde gören mütercimin hal-i pürmelali budur. Bediüzzaman’ın Risaleleri incil akıbetinden muhafaza edilmelidir. Nur talebeleri de tercüme meselelerinde fikrin namusunu en azından müdafa için Nurları değiştirmek kimin haddine diye haykırmalıdır!

Arkadaşlar! İnsan içtimai bir varlıktır. İçtimai hayat münasebetler üzerine bina edilmiştir. Münasebetlerde yegane kıstas “SADAKAT”tır! Size sadık olmayan haindir! Beşeri münasebetlerimizde sadakatı nasıl vazgeçilmez bir kıstas yaptıysak tercümelerde de yegane kalite kıstası sadakattır! Fakat bu kıstası kullanmak, bu terazi ile doğru tartı yapmak herkesin haddi de hakkı da değildir. Bu kıstas ve teraziyi kullanabilenler diyorlar ki hem asla hem üsluba sadık ve ifadeleri mükemmel bir tercüme kaliteli çeviriler sınıfı içinde mütalaa edilebilir.

Uzun bir çalışmanın özeti mahiyetinde arzettiğim bu hususlar nazar-ı dikkate alındığında Risale-i Nurların Arapça, İngilice, Farsça, Almanca, İspanyolca, Malayca, Urduca, Hintçe ve Çince tercümelerinde takip edilmesi gereken esaslar vaz’ edilmeli bu esaslar muvacehesinde tercümeler değerlendirilmelidir.

Tercüme konusu bugüne sârî ve âtiye nâzır, cihanşümul bir mesele. Bilhassa Diyanet’te asliyetini belirlediğimiz nüshalara metin ve mana itibariyle ne kadar muvafık bunun raporlarını çıkarmamız gerekiyor.

Özetle öncelikle durum tespiti yaparak, Risale-i Nur tercümelerinin geçmişi ve bugünüyle bir haritasını çıkarmamız gerekiyor.

Dr. Mehmet Rıza Derindağ

Dr. Mehmet Rıza Derindağ
Dr. Mehmet Rıza Derindağ
Çare Uluslararası İlim ve Araştırma Vakfı (Çare Vakfı) Başkanı, Çare Derneği YK Üyesi, İİOS Akademik Kurul Başkan Yard., Milenyum A.Ş. YK Bşk. V. Dr. Mehmet Rıza Derindağ’ın Kişisel Blog Sitesi

Diğer Yazılarım

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

3,000TakipçilerTakip Et
0TakipçilerTakip Et
5,267TakipçilerTakip Et
100AboneAbone Ol

Necisin?
Nereden geliyorsun?
Ve Nereye gidiyorsun?"

En Çok Okunan Yazılarım

Twitter

Dr.Mehmet R.Derindag

@DrDerindag